Sıla’nın Gemideki 3. Ayı

“Yaşamak güzel şey doğrusu 
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu..”

Melih Cevdet Anday

Gemide geçirdiğim 3. ayım da biterken, (itiraf ediyorum, tembellik yaptım, bu yazıyı yazarken 3.5 ay oldu bile 😀 ) içimden geçen, duygularımı ifade edebileceğim en güzel yazı bu şiirdi galiba. Gerçekten yaşamanın benim için en güzel olduğu zamanlar bu zamanlar belki de, kahkahayı da, sevgiyi de, özlemi de, her duyguyu dolu dolu yaşadığım, üstelik hiç korkmadığım, gelecek endişemi geride bırakarak, stresimden arındığım, tamamen anın tadını çıkardığım, havayı içime çekip; “Oh be” dediğim günler bunlar.

En son yazımı yazdığım zamandan beri geçen günlerde; artık gönül rahatlığıyla gemi hayatına tamamen entegre olduğumu söyleyebilirim, sanki çook uzun zamandır burda ssonshoppingyaşıyormuşum gibi geliyor, “Ev” ile ilgili herşey çok uzakta sanki 🙂 Bir aile apartmanında oturuyormuş gibi hissediyorum, öğle yemeğinden sonra kıç tarafta içtiğim çaylar, güverte yürüyüşleri, akşam yemekleri, öncesinde izlediğim haberler.. Herşey artık hayatımın olağan akışının bir parçası sanki 🙂 Limanlarda bile (aynı rotayı 15 günde bir tekrar ettiğimizden bahsetmiştim) gittiğim kafedeki garsonlar beni tanıyorlar, İtalya’da mesela bizim Turkcell’in İtalyan versiyonu var (TIM), onlardan internet için kontör alıyorum, ordaki eleman bile aşina bana 🙂 Düşünsenize ben gemiye Kasım ayının ortasında çıktım, şimdi Mart ayındayız, resmen bir mevsim devirdik gemide, kış mevsimi bitti gitti.

Aslında kışı gemide atlatmak hem iyi oldu, hem de kötü. Kötü oldu; bu ayın (mart ayının) başına kadar attığımız tüm seferlerde az yada çok mutlaka sallandık 😀 Bahsetmiştim ya Arnavutluk’tan çıkıpgiritt İsrail’e gidiyoruz; ordaki seyrimiz de yaklaşık 4 gün sürüyor diye, o Girit adası varya hani, onun ordan geçerken aynen çocuğun ensesine şaplak indiren densiz yetişkinler gibi, mutlaka bir adet şaplağı yiyiyorduk; bir aşağıya giderken; bir de yukarı çıkarken 😀 Giritfobik olmuştum resmen; sallan babam sallan; size bir önceki yazıda bahsettiğim hava tutması dışında o kadar kötü olmadım; hep atlatmıştım havaları; ama hava yemek yani sallanmak, insanı uyuz eden bişey 😀 Kışı gemide atlatmanın iyi yanı; güzel havalardan önce kötülerine aşina oldum 😀 Öyle olunca havalar düzelmeye başlar başlamaz “Kim tutarrr uleeynn beniiii” diye bir mutluluk pozlarına girer oldum 😀 Bizim ailenin genel mottosudur bu “Kötüye kendini alıştır, iyi olunca Ravenna_Sunsetsevinirsin” 😀 İşte bende de tam olarak böyle oldu, bu ay başı itibari ile havalar bir güzelleşti, benim içimdeki Polyanna utanmasa konteynırların üzerinde sek sek oynayacak öyle mutlu oldu 😀  Bu arada yazmadan edemicem; ben şimdi Akdeniz’de geminin sallanmasına kötü hava diyorum ya; kimi yenge hanımlar bu havaların kaç mislini okyanusta yiyiyorlar; ben 4 gün sonra “haaleeeluyyaah” diye kendimi karaya atıyorum ya; o yenge hanımlar yeri geldiğinde 15-20 gün karaya ayak basmıyorlar; onların önünde saygıyla eğilip şapkamı çıkartıyorum, harbiden helal olsun onlara 😀

onbridge_Karadan bahsedince aklıma geldi; burda evde yaptığını farketmediğin eylemler bile kıymete biniyor. Mesela sallanmayan, titremeyen bir koltukta oturmak lüksü 😀 Evet bir lüks oluyor bazen, hele evdeki o sessizliğe ne demeli 😀 Hani şu evin etrafındaki inşaatlardan gelen tak tuk sesleri var ya şikayet ettiğimiz ( hangisi diye betimlemicem, herkesin evinin yanında bir inşaat mutlaka var artık 😀 ) işte burdan sonra onlar bana sanki bir Beethoven’dan bir senfoni gibi gelecek eminim 😀  İnternete her an ulaşabilmek mesela, veya sürekli düzgün çeken televizyon? Çok yağmur yağdığında Digiturk gider ya klasik; işte o günlerde saydırdığım kelimeleri bir daha saydırmam zannediyorum, “Senin normal günlerdeki HD kalitene kurban!!”  der otururum kenara 😀 İnsan ütü masasını özler mi arkadaş, herşeyi anladım da o ne be? Aslında şöyle oluyor; gemi sallanmıyorken rahat rahat limanlarda yap dimi ne yapacaksan; ama yok ben gezdiğim için vaktim olmuyor (!), dolayısıyla ütü kalıyor seyire 😀 Seyirde de ütü masasıyla birlikte sağa sola salınıyoruz, elimdeki ütüyü kenara bırakmadan, hele hele yanmadan bitirmeye çalışıyorum bu aksiyonu, yaşasın iş güvenliği!!  😀

Limanlarda gezdiğim yerleri yazıcam; halen belki bir yerler daha görürüm, upstairs_kopertamamen geziym öyle yazayım telaşındayım; ama limanlarda çıkma maceralarım ayrı bir konu 😀 Burda herşey bir planın parçası, limanlara varmanız gereken saatler daha önceden belirleniyor; ona göre hız vb ayarlamalar yapılıyor, işte bu öngörülen varış zamanına ETA (Estimated Time of Arrival) deniyor. Bu ETA ile bir kaptan kadar ilgili olduğumu söyleyebilirim; çünkü ETA benim o limanda dışarı çıkıp çıkamayacağımı belirtiyor :D:D Mesela ETA’yı akşam 6 olarak verdiler; kalkış da sabah 7 olsun. Bunun gemideki diğer tüm personel için iş ile alakalı bir anlamı varken; limandaki kalış saatlerinin akşam olması nedeniyle  benim için tek anlamı o limanda dışarı çıkamamak oluyor (Sefer’in fırsat bulursa benimle geldiği Durres limanı hariç 🙂 ) 🙂

Gündüz saatlerini kapsayan liman saatlerini gördüğümde ise (genelde böyle) heyecanım bir gün önceden başlıyor:D  “Yarın hamburger yiyim ya; sonra da pasta yerimm,(evet gemide bayağı oburlaştım :D:D ) ay evett şöyle güzelll bir kahve içerimmm, yürüyüş de yaparım, ay yokk acaba oraya da mı gitsem buraya da mı :D” diye hayal kuruyorum.. Bir gün önceden limanda giyeceğim kıyafetlerimi sila@cafe1ayarlıyorum, ertesi gün, yani yanaşacağımız gün ise çok sistematik davranıyorum 😀 “Acı” tecrübelerimden ETA’nın son dakika değişebildiğini gördüm 😀 Yani sabah 8 de yanaşıcaz diyoruz, bir sis oluyor veya limanda başka bir gemi oluyor sıra bekliyoruz; benim umutlarımın boşa gittiği oluyordu. Bu konuya çözümü kolayca buldum: Limana
yanaşmadan önce belirli bir mesefade gemiye ufak bir bot ile pilot geliyor; geminin manevralarında Kaptan’a eşlik ediyor; yönlendiriyor. İşte o pilotun gemiye gelmesi demek benim için yanaşmanın garantilendiği anlamına geliyor 😀
Pencereden veya kıç tarafan bakıyorum, pilot botunu gördüm müydü; o iş tamamdır; hazırlıklar başlasın 😀 Hazırlık dediğim de yanlış anlaşılmasın; çantamı toparlıyorum; liman çantam var resmen, internet için Ipad, video için aksiyon kamerası, fotoğraf için makinem, cüzdanım bir bütün haline dönüştük resmen 😀 Gemide her gün öyle dolu dolu makyaj yapmıyorum, hafif bir allık, belki pilotrimel yetiyor; ama limana yanaşacağımızın ilk sinyallerini yüzümdeki fondöten veriyor 😀 Ayrıca gemide hep gözlük takıyorum, oysa limana yanaşıcağımız zaman gözlüğüm yerini çoktan lense bırakmış oluyor 😀 Sonrasında -bu son zamanlarda geliştirdiğim bir taktik- çantamı hazırlayıp kamarada bırakıyorum, yanaşmadan sonra hazır ve nazır bir şekilde,sanki hiçbir beklentim yokmuş da geçerken uğramışım gibi ofise gidiyorum. Sefer ve diğer zabitler o sırada gelenlerle, gidenlerle uğraşıyor, bir koşturmaca, yok gümrükten geliyorlar, Göçmenlik Bürosu’ndan gelip bakıyorlar kimler var gemide, kimliklere bakıyorlar fln, tüm bu koşuşturmaca arasında ben hiç istifimi bozmadan bir köşede oturuyorum. Ne zaman evrak işleri biterse ( Shore Pass- Yani gittiğimiz ülkelerde vizesiz günlük çıkabilmek için gerekli olan belge- gibi belgeler tamamlanınca) o zaman varlığımı gösterip “ Ya ben çıkiym mi artık, tamam mı evrak kürek” diyorum 😀 Böylece zaman kaybetmeden planımı tıkır tıkır işletiyorum 🙂 Ve sonunda, karadayım 😀 İşte o zaman, hele bi de hava smallpic_1güzelse varya, “I feel good” adlı şarkı içimde çılgınca çalıyor 😀 Limanlar kocaman, etraf tır dolu, iş makinesi dolu olduğundan Sefer’le anlaşmamız hava kararmadan geri gemide olmak. O yüzden akşam hava kararıncaya kadar gezip dolanıyorum gemiye öyle dönüyorum 😀 Enerji, moral, mide depolarımı doldurmuş bir şekilde gemiye geri geliyorum 😀

Seyirlerse bir önceki aylara göre çok daha güzel geçiyor. Aslında güzel olmasında en büyük etken yukarıda bahsettiğim gibi  havaların düzelmesi. Benim enerji seviyem güneş ile çok haşır neşir 😀 Güneşi gördüm müydü, neşeleniyorum, güneş yoksashipship biraz daha durağan bir moda geçiyorum. Aslında her geçen gün kendimle ilgili yeni şeyler öğreniyorum burda;  eski ilgi alanlarımı tekrar keşfetmeye başladım ki bu beni inanılmaz mutlu ediyor. İlk ayda herhalde daha çok el işlerine zaman ayırdım, bir de ilk defa gemiye çıkmanın telaşıyla herşey farklı geldiğinden alışmaya çabaladım daha
çok, çok güzeldi; ama çok entegre olamamıştım daha. Artık 3.5 ay biterken, zamanımın kıymetini daha iyi biliyorum burada; şu yazımda bahsetmiştim, yanıma ingilizce için de kaynaklar almıştım; her ne kadar halen Toefl kitabına başlamadıysam da (sene sonuna bırakmaya karar verdim) ingilizce kitapDIY okumaya başladım (Ibooks’ta Life on Earth serisi – şiddetle tavsiye ederim). Daha çok kitap okuyorum şimdi mesela zaten üniversitede İktisat okumuştum; tek ilgimi çeken ders makro ekonomiydi 😀 Burada tekrar ilgili çekmeye başladı, özellikle Tayyipco’nun Merkez Bankası’na hedele hödölenmesinden sonra dedim ne oluyor yahu 😀  Mahfi Eğilmez’in blogunu* takip ediyorum, yazıları çevrimdışı kaydedip seyirlerde tek tek okuyorum. Gemide dolar kurunun duygusal(!) bir önemi de mevcut tabi 😀 Bunların yanında  daha önce bahsettiğim el işleriyle de halen uğraşıyorum size bu ay “Gamlı Baykuş” u takdim edeyim, Sıla’nın Kıro El işleri serisinin nadide bir parçası olmaya hak kazandı ahahah 😀 Bazen de Sefer excel’de bir iş veriyor bana, Allah’ım işte o an, anlıyorum ki exceli, raporları çok özlemişim. En son Sefer’e çok basit bir işin sonucunda, excel de “özet sayfa” hazırlarken buldum kendimi  😀

painting

Seyirlerde son zamanlardaki asıl eğlencemi yazmadan geçemicem: Boya işleri 😀 Aslında olaylar şöyle gelişti, Sefer ne zaman güverteye çıksa, ben de küçük bir çocuk edasıyla “ yaaa ben de geliyimm yaa bananee nolcak” diyordum. Onlar ambar içlerine fln iniyorlar kontrol için, yani gerçekten benim işimin olmadığı yerlere bakıyorlar, ben inatla peşlerine takılmak istiyordum. Sefer’de havalar düzelsin sana boya yaptırırım diyordu hep. Ve sonunda o havalar düzeldi 😀 Son zamanlarda bana yaklaşık 4 beden büyük olan beyaz tulumu giyiyorum, saçıma bandanamı da taktığımda artık hazırım 😀 Bu arada tulumun değişik bir hissi var, bende tulumun eş değeri “Cem Karaca – Tamirci Çırağı” olmuş 😀  Tulumu giyince içimde inceden “gönlümee bir ateş düştü yanar haaa yanar yanaarr” diye şarkı çalıyor; sonra acıklı bir şekilde “çekti gitti arabayylaan egsozunaa boğuldumm uleyn” diye devam ediyor.  Neyse tulumu giyip Sefer’in peşine taklıyorum, boyanacak yerler varsa yardım ediyorum, şablon yazı kesip onları boyuyoruz. Boyadaki tinerden midir, esen rüzgardan mıdırr, yoksa dalga sesleriyle güneş altında, fonda çok tatlı bir müzik çalarken çalışma keyfimden midir nedir bilemiyorum, bir pişmişkelle edasıyla sırıtıyorum iş esnasında 😀 İş bittiğinde şöyle bir geriye çekilip bakıyorum yaptığıma, sonra kamaraya gidip ayaklarımı uzattığımdaki yorgunluk varya… İşte onu Orhan Veli “İçinde bir iş yapmanın saadeti” dizeleriyle* anlatmış zamanında 😀 O günlerde içtiğim “3 çayı” varya, o çayın keyfi başka birşeyde yok burda 😀

Artık eve dönüşümüze az kaldı; ailemi, arkadaşlarımı iyice özlemeye başladım bu bir gerçek; yeğenim Pera ben bıraktığımda 2 aylıktı; şimdi gördüğümde 6. ayını doldurmuş olacak; şaka gibi 😀 Ama herşeyin ötesinde; ss_koperben burda olduğum için halen çok mutluyum; buraya gelme kararı verebildiğim için kendimle çok gururluyum. Hayatımda verdiğim en doğru karardı belki de; daha önce bahsetmiştim;  buraya geliş sürecinde içten içe merak, korku; neşe ama büyük ölçüde endişe ile doluyken için; şimdi tamamen mutluluk ve huzurla dolu. Tabiki her gün yüzde yüz mutlu; güzel geçecek diye bir kaide yok; bu hiçbir yerde mümkün değil zaten; bazen diğer günlere göre daha sıradan; daha durağan; bazen çok daha neşeli; mutlu günler yaşıyorum; ama ben şöyle bi dönüp geçirdiğimiz 3.5 aya baktığımda; her gününden ayrı bir keyif aldığımı söyleyebilirim. Sefer’le öyle güzel bir dünya kurduk ki kendimize burda; şimdi dönüş için acayip güzel planlarımız var 😀  Bir de burda daha önce eşleri ile gemiye çıkmış insanlarla konuşma fırsatım da oluyor; inanın bana o günlerden bahsederken harbourhepsinin gözleri ışıldıyor. İsrail’de yaşını almış bir denetmen ile konuştuk; Şu an 30 küsür yaşlarında olan 2 çocuğu ve eşi ile 20 sene önce gemiye çıkmışlar; amcanın gözünde o ışığı görüyorsun o günlerden bahsederken; çocuklarının o günleri asla unutmadığını da söyledi mesela; şimdi ne olursa olsun; bizim hayatımızda bu günlerin bambaşka bir yeri olacak her zaman, bunu bilmek inanılmaz bir duygu. Herhalde bu deneyimi tam yaşamam gereken zamanda yaşıyorum; daha önce de demiştim; bu günleri asla telafi edemezdim; karada Sefer ile geçireceğim herhangi bir zaman diliminde burdaki gibi olmazdı, zannetmiyorum. İlişkimiz için, kendimiz için inanılmaz güzel bir tecrübenin içerisindeyiz; bunu biliyorum; 6 sene geçmiş; ama ben halen Sefer’de daha önce tanımaya fırsat bulamadığım bir yön bulabiliyorum; bu hisse bayılıyorum. Kendimle ilgili yeni şeyler öğreniyorum; kendime zaman ayırıyorum; bu hisse de bayılıyorum. İyi günler yaşıyorum, daha da iyi günlere için inancım tam; işte tam da bu yüzden; yaşamak çok ama çok güzel be!

final_3