Hoşçakal kardeşim deniz..
İşte geldik gidiyoruz
hoşça kal kardeşim deniz
biraz çakılından aldık
biraz da masmavi tuzundan
sonsuzluğundan da biraz
ışığından da birazcık
birazcık da kederinden
bir şeyler anlattın bize
denizliğin kaderinden
biraz daha umutluyuz
biraz daha adam olduk
işte geldik gidiyoruz
hoşça kal kardeşim deniz
Nazım Hikmet
Sevgili dostlar,
Yine çok uzun bir aradan sonra karşınızdayım; ki bugünki konumuz öncekilerden biraz farklı, baştan söyleyeyim o zaman, vakit tamam, ben işe tekrar başlıyorum, bu bir veda yazısıdır 🙂
Yine süper hızlı bir giriş yaptım, tamam biraz detaylandırayım, burada kesmicem yazıyı, merak etmeyin 🙂
Hayat öyle paradokslarla dolu ki, ben bundan tam 22 ay önce “Ya ben artık içimdeki sese kulak vericem, ben istifa ediyorum, gemiye Sefer’in yanına gidiyorum!” dediğimde, kimisi bana “Nasıl bırakırsın gül gibi işini” dedi, kimisi “ay sen orda hayatta yapamazsın, kutu gibi gemi, sıkıntıdan patlarsın” dedi, kimisi “yaaaa ne güzel dünyayı dolaşacaksın, durduğun kabahat” dedi, kimisi “Sefer’le daracık mekanda birbirinizi yersiniz, güzel giden evliliğine mal olur bak bu” dedi, kimisi “ooohh tabi ya ne çalışıcan, ekmek elden su gölden takıl tabi” dedi, hatta kimisi olayı ileriye taşıyıp “Ulan bi kaptan koca bulamadık” dedi! 😀 Ben hepsine kulaklarımı tıkadım giderken, her söylenene içten bir gülümsemeyle cevap verdim sadece; çünkü bu benim hayatımdı, benim kararımdı, arkasında dimdik durmaya çok kararlıydım! İçimdeki bir ses “Kızım ne duruyosun burada, gitsene Sefer’in yanına, beraber açılsanıza denizlere” diye artık haykırıyordu, ben de sadece içimdeki o sese kulak verdim, geri kalanına tıkadım kulaklarımı, hayatımda ilk defa çok büyük risk aldım!
E tabi korkuyordum ben Zeyna mıyım 🙂 (Liseliler bilmez Zeyna’yı 🙂 ) İstifa dilekçeme imza attığım günü hatırlıyorum, elim ayağım titriyordu varya, içimden hep “Sıla korkma, çok güzel olacak, çok güzel olacak” diye geçirdim, iyi ki de dinlemişim içimdeki sesi, ne haklı çıktı..
Ahh dostlar ah, o gemilerin dilleri olsa da bi anlatsanlar size nasıl güzel vakit geçirdiğimi. Gemilerden dinleyemezseniz arada buradaki yazılara bakın, onlar anlatırlar o günleri 🙂 Bir kere hayatımda hiç kendime ayırmadığım kadar zaman ayırdım, müzik, film, kitap, dizi hepsinin dibine vurdum. Kafam varya yeni doğmuş bir bebek kafası gibi oldu, terteeemiiz, bomboş..Üzerine de koydum he bildiklerimin, gemiyle ilgili yepyeni şeyler öğrendim – (nerede işine yarayacak be diye söylenmeyin hemen, gemiye gittiğinde eşinizin nerede olduğunu bir gemiciye sorduğunuzda “Sancak Baş omuzlukta gördüm yenge” cevabına apışıp kaldığınızda anlarsınız ne zaman işinize yarayacağını ahah 🙂 ), balık tutmayı, temizlemeyi, pişirmeyi öğrendim mesela, ahh ne güzel yerler gördüm, yeni yerler keşfettim. Venedik, Haifa evin arka sokağı gibi olmuştu bir sene içerisinde, gezerken denk geldiğim kalabalık gruplar için “Öffff turistler gelmiş yine” diye kendi kendime abartılı söylemlerde bulunduğum oldu 🙂 ) Okyanus aştım, okyanus!! Şaka değil o koca Atlantik okyanusunu gemiyle geçtim, hamak örmeyi öğrendim, hobilerimi geliştirdim, sahiden ne güzel zaman geçirdim ya..
Öyle bir dönemdi ki, inanılmaz güzel insanlarla tanıştım, kimisi babacan bir tavırla bana bilmediklerimi anlattı saatlerce, kimisi 3 çayında çocuklarını anlattı, kimisi bana balık tutmayı öğretti ( Teşekkürler Ahmet Usta:) ), bu kadar farklı yerlerden, farklı kültürden gelen insanların nasıl 150-200 metre uzunluğunda bir alanda uyumlu olabildiklerini gördüm. Bu gemi hayatı sayesinde öyle dostluklar kurdum ki, çalışırken asla yolum kesişemezdi onlarla, okyanusun ortasında hayatımda gördüğüm en bilge insanla seyahat ettim , evet o bir Gülden Abla 🙂 Hayata bakış açımı bu kadar değiştiremezdi kimse, bana kattıklarını onsuz senelerce tökezleye tökezleye öğrenemezdim, inanın bana.
Ama gemi hayatımın bir kahramanı vardı ki, evet, bloga adını veren o insan, hayattaki kıymetlim, Sefer.. Elbette giderken korktum, senelerdir hiç tecrübe edemediğimiz bir durumda, aylarca 24 saat hiç ayrılmadan kalmak.. Tabii ki endişelendim; ama o, o bütün korkularımı ezdi geçti daha ilk aydan. Öyle güzel bir zaman geçirdik ki onunla, öyle müteşekkirim ki ona.. Bana hayatımın en güzel 1.5 yılını verdi, öyle huzurlu, öyle mutluyduk ki anlatamam size.. İnsan o kadar uzun zaman beraber kalınca, takım ruhunun en tepesine, nirvanasına çıkıyor emin olun. Beraber sakinliği tattık, dibine kadar güldük bazen, bazen oturduk güneş batışını izledik, beraber fırsatını bulduğumuz anda limanlarda keşfe çıktık, oturduk beraber gitar çalmayı öğrendik, video düzenlemeyi öğrendik, doğumgünlerimiz, yıldönümlerimiz, hepsini gemide kutladık! Öyle çok şeyi beraber yapmanın tadını aldık ki.. Ben gitmeseydim mümkün değil bunların hiçbirini tadamayacaktık, eminim..
Her şeyden öte o kader ortaklığı hissi varya, o işte zamk gibi yapıştırıyor sizi birbirinize, “aynı geminin yolcusuyuz” lafı varya hani, işte biz onu tattık. Bir hava yedik bazen, sallan sallan bitmez, günler sürer, biz her şeye rağmen, sımsıkı sarıldık birbirimize, öyle keşfettik yeniden birbirimizi.. Zaten çok seviyordum, ama o 1.5 seneden sonra, hislerim de nirvanasına ulaştı galiba, öyle güzeldi..
Sonra ne oldu peki diceksiniz, nedir yani, ne oldu da işine geri dönüyorsun? Zaman geçtikçe içimdeki bir kız bana seslendi. (Yok be şizofren değilim, sadece kendimi çok dinlerim 🙂 ) Benim o kızı gözüm seneler öncesinden ısırıyordu, 2009 da krizin tam göbeğinde mezun olan, üniversite hayatı boyunca hep çabalamış, yurtdışına gidip 2 ay dil öğrenmek için, İstanbul’da 10 ay part time işte bıkmadan çalışan, Erasmus için evrak sınav koşturan, bu işe gönlünü koymuş, emek vermiş olan o kız.. Onca çabadan sonra bu kadar kolay mıydı, bu kadar çabuk mu sırt dönecektim ona? İçimdeki maceraperest “heeyyttt kalalım ya lütfen kalalım, gemi hayatına aşığım” diye haykırırken, ben o çalışkan kızı susturamadım bir türlü. Onun emeğine sırt çeviremedim, daha çok yolun başındaydım çünkü “emekli” olmak için, daha gidilecek çok yol, öğrenecek çok şey vardı iş hayatından.
O yüzden aşık, maceraperest kıza “Bu kadarı yetmez biliyorum; ama idare et” dedim 🙂 O yüzden 22 ay önce bıraktığım yerden başlama şansı bulunca balıklama atladım, daha çok çabalamaya, emek vermeye, öğrenmeye karar verdim.
Bu yol acayip bir yoldu, bu yolun bana kattıkları öyle çok oldu ki.. Bir kere ben hep aceleciydim, biraz inceden kontrol delisiydim. Resmen törpülendim, sakinleştim. Daha rahat, daha huzurlu olmaya itti beni bu gemi hayatı, daha güçlü, daha dayanıklı oldum. Suratıma kuşkusuz kocaman bir gülümseme yerleştirdi oradaki günler, tanık olduklarım, yaşadıklarım inanın hayatımdaki en güzel tecrübeydi. Bir kere eşimi çok iyi anladım; nasıl bir hayat yaşıyor orda; neler gelebilir başına; ne zorlukları var.. Bunların hiçbiri evde otururken öğrenebileceğim, gözlemleyebileceğim şeyler değildi inanın. Telefonda sesi kötüyse artık soracağım sorulardan biri “Hava nasıl” oldu mesela, çünkü yaşadım, günler boyunca sağa sola yata yata gitmek nasıl bir şey biliyorum artık. İnanılmaz bir empati yeteneği veriyor bu hayat insana, mesela artık dört gözle beklerken onu, olur da gecikirse geminin gelişi, eskiden olduğu gibi içten içe kızmicam ona; çünkü biliyorum, oradaki müacadele karada olduğu gibi insanla değil; orada doğayla bir mücadelen var, hava bozar gecikirsin; boğazda bir şey olur demir atar beklersin; böyle durumlarda gerçekten insanın elinden hiçbirşey gelemediğine şahit oldum.
Mesela artık Mısır’a gittiğinde endişelenicem onun için; oradaki yamyamlara bizzat şahit oldum; “Denetim var Sıla, bugün konuşamayız” dediğin “ayol banane denetimden yaa” diye abuk tepkiler vermicem 🙂 Sık liman yaptıklarında çok tutmicam onu telefonda mesela, “Hadi hemen uyu sen, birkaç saat sonra yine manevra var” diyebilicem. Neden durup durup aklına çılgın projeler geldiğine şaşırmicam mesela, biliyorum, sabahın 4’ünden 8’ine kadar tek başına köprüüstündeyken çok şey düşünebiliyor insan. Tamamen izole ve kendinle baş başa olmanın getirdiği fikirleri çok iyi anlayabiliyorum artık.
Benim işi bırakıp gemiye gidişim, çocukları için didinmiş; eğitimleri için çabalamış ebeveynler için kabus gibi bir düşünceydi; biliyorum. Aynı zamanda içinde bir yerde macera ruhu taşıyan, eşleriyle o kadar vakit geçirebilmenin hayaliyle yaşayan güzel insanlar için ise tam rüya gibiydi; onu da biliyorum. Şimdi ben işe dönerken; aynen gemiye giderken olduğu gibi; herkes farklı bir şey söylüyor; kimi maceraperestler için “kurumsal” hayata dönmekle tam bir hayalkırıklığıyım şu an; kimi kariyer avcıları için zaten gitmem bile ekstrem bir şeydi; ama ben yine aynı tebessümle karşılık veriyorum bu söylenenlere..
Benim bir hayalim vardı; 27 yaşında elimi taşın altına koyup yaptım bunu. Benim bir hayalim daha var, şimdi 29 yaşında başka bir taşın altına elimi koyuyorum.
Ben bu blogu herhangi bir ticari amaçla açmamıştım; sahiden tek kuruş kazanmadım 🙂 Benim için bu blog tarihte bir iz bırakmak gibiydi, böyle bir hayatın hayaliyle yaşayan; ama bir türlü cesaretini toplayamayan dostlar için “Bak sen de yapabilirsin, buradaki hayat tam olarak böyle” demek içindi, tecrübelerimi aktarmak içindi, hepsinde amacına ulaştı; artık biliyorum.
Bu yolda bana desteğini esirgemeyen herkese çok ama çok teşekkür ediyorum. 2014 Kasım – 2015 Mart Ecem Kalkavan Gemisi, 2015 Nisan- Ekim Erkan K Gemisi, 2016 Ocak- Mart Mukaddes Kalkavan Gemisi’nde bulunmuş, beraber “aynı geminin yolcusu” olduğum, anlayışlarıyla, destekleriyle gemi hayatımı çok daha güzel kılan tüm personele buradan teşekkürü borç bilirim. Tabii ki benim “Gemi yaşamı” hayalimi gerçekleştirmeme yardımcı olan “Turkon Holding” Personel Departmanı’nda çalışan tüm dostlara yürekten müteşekkirim.
Ve tabii ki tüm hayallerime her zaman destek olan, bu güzel günleri bana yaşatan, hep yanımda ellerimi sımsıkı tutan, hayat arkadaşım, can yoldaşım Sefer’ime gönülden teşekkür ederim. Hayatımda olduğu her güne gerçekten minettarım.
İşte Sıla’nın seferi şimdilik böyle bitiyor sevgili dostlar. Şarkıda dediği gibi: “Ne kadar iyilik varsa, hepimiz için, hepsini dileyip gerisine direniyorum!”
Hoşçakalın!
Sıla Kalkavan
10.07.2016
Karadaki hayata geri döndün , denizden iten karadan çeken neydi
İçindeki maceracı kızı neden bastırdın ki
BeğenBeğen